Tel Toka

ÖZGÜVEN MESELESİ: İçinizdeki eleştirmeni susturun.

Öncelikle özgüveni; bireyin kendini olumlu veya olumsuz şekilde değerlendirip, yorumlaması olarak tanımlayabiliriz. Kişi bu yorumu sonucunda kendi değerini kendi içinde belirler. İnsanın ruhsal yaşamının temel öğelerinden biri olan özgüvenin düşük olması durumunda ise kişi kendini değersiz bulur ve bunun sonucunda ruhsal açıdan temel gereksinimleri karşılanamaz, duygusal olarak boşluğa düşer, dolayısıyla sıkıntılı bir hayat sürer.

Özgüven sorunu yaşayan bireylerin en tipik özelliklerinden biri kendilerini olduğu gibi kabul etmemeleri, kendi parçalarını (vücudunun bir parçası, düşünce biçimi, konuşma tarzı, ses tonu, mesleği kısaca o insanı oluşturan her bir özelliği) reddetmeleridir. Her insan bir rengi, bir şarkıyı veya bir yemeği sevmeyebilir. Fakat bu sevilmeyen şey kişinin kendi parçası olduğu zaman birey bu durumda acı çeker, bir yandan da kendini bu acıya karşı savunmaya çalışır. Bu savunmasını bazen kendini toplumdan soyutlayarak, bazen de başarısız sonuçlar almaktansa bir işe hiç başlamayarak yapabilir. Bu sıkıntılı süreçlerin beraberinde kendini suçlar ve giderek kendinden daha da nefret eder.

İnsanın hayatını bu denli önemli ölçüde etkileyen özgüven meselesini gelin farklı bir bakış açısıyla şu sorularla ele alalım. Öncelikle size ‘’Mesleğinizdeki başarınız mı özgüveninizi arttırıyor, yoksa özgüveniniz mi mesleki başarınızı arttırıyor?’’ şeklinde bir soru yöneltilse yanıtınız ne olurdu? Ya da ‘’Kişinin iletişim becerisi iyi olduğu için mi kendine güveni fazladır, yoksa kendine olan güveninden dolayı mı iletişim beceresi iyidir?’’. Benzer şekilde ‘’Alkol bağımlısı biri kendisinden nefret ettiği için mi içer, yoksa içtikleri için mi kendilerinden nefret ederler?’’. Bu soruları çoğaltmak mümkün. Kısaca ortak bir soru oluşturursak; ‘Yaşamınızdaki mevcut koşullar yüzünden mi özgüveniniz yüksek/düşük, yoksa özgüveniniz yüksek/düşük olduğu için mi içinde bulunduğunuz koşullar iyi/kötü?’

 Sizce?

Aslında bu sorular klasik yumurta-tavuk paradoksuna benzer. Sorulardaki ana unsurlar karşılıklı olarak birbirini etkiler. Yani hem özgüven yaşam koşullarına göre gelişir hem de yaşam koşulları özgüvenden oldukça etkilenir. Esas mesele bireyin bu sorulara kendine göre verdiği cevaplardır ki işte bu cevaplar özgüvenini yükseltme başarısında önemli rol oynar.

Nasıl mı?

Eğer verdiğiniz cevaba göre özgüveniniz dış koşullardan etkileniyorsa tek yapmanız gereken özgüveninizi aşağıya çeken bu koşulları değiştirmek. Örneğin dişlerinizin yamuk olmasından dolayı ise diş teli taktırmak, sesiniz ince ise sesinizi kalınlaştırmak, boyunuz kısa ise istediğiniz kadar uzatmak veya bu dış koşulun aileniz olduğunu düşünüyorsanız zamanı geri alıp farklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmek özgüven probleminizi çözecektir. Verilen örneklerde görüldüğü üzere bazı dış koşulları değiştirmenin imkânsız olduğu açık.

Diğer cevabı verdiğiniz durumda ise, yani özgüveniniz içinde bulunduğunuz koşulları etkiliyorsa özgüveniniz arttıkça yaşam koşullarınız da iyileşecek demektir. Şöyle ki, kendinizden nefret etmezseniz boyunuzla, kilonuzla, ailenizle, işinizle ilgili sorunlar ortadan kalkar. Kendinize ve yaşamınıza daha farklı bir gözle bakmaya başlarsınız. Tabi bunu başarmak da özgüven sorunu yaşayan bireyler için söylendiği kadar kolay değildir.

Peki, şimdi ne yapacağız?

Bu durumda üçüncü bir unsurdan bahsetmek gerekir ki o da özgüven ve koşullar arasındaki adeta gizli bir canavar denebilecek, kendinize olan değeri her şeyden çok etkileyen DÜŞÜNCELERİNİZ. Hep derler ya; ‘’Nasıl olduğundan çok nasıl hissettiğin önemlidir’’, çok doğru! Çünkü özgüveni düşük insanları kötü düşünceler yakaladığında gerçek durum ne olursa olsun kişi dipte, sonda, depresyonda hisseder. Bu düşünceleri de kişinin kendi içindeki eleştirmen dile getirir. Örneğin İngilizce bir kelimeyi yanlış telaffuz ettiğinizde eleştirmen başlar konuşmaya: ‘’Aptal! Kendini küçük düşürdün. Sen kim, İngilizce öğrenmek kim? Bundan sonra ağzını bile açma!’’ der ve bütün özgüveninizi altüst eder. Siz ise ‘’Abartılacak bir şey yok, böyle şeyler olabilir, doğrusunu öğrenmiş oldum’’ şeklinde karşılık verirseniz işte o zaman özgüveninizi aşağıya çeken içinizdeki o eleştirmeni alaşağı edersiniz. Tam tersi onun bu tuzağına yakalanırsanız, onu onaylarsanız bir daha başkalarının yanında konuşmaya çekinir, tekrar aynı şeyi yaşamaktansa ağzınızı açmamayı tercih edersiniz. Birinci durumda eleştirmene savaş açıp kafanızdaki düşüncelerinizi olumluya çevirirken, ikincisinde eleştirmenin olumsuz yorumlarını pekiştirip ona teslim olursunuz.

Özetle, içinizdeki eleştirmenin kötü yorumlarına kulağınızı tıkayıp, kendinizi hep olumsuz değerlendirmek yerine olduğu gibi, olumlu düşüncelerle değerlendirmeyi sürekli tekrarla alışkanlık haline getirirseniz bir süre sonra onun sesini bile duymazsınız. Davranışlarda olduğu gibi düşünceler de sürekli ve düzenli tekrarla alışkanlık haline gelir, unutmayın. Bunun için kendinize zaman tanıyın. İçinizdeki eleştirmeni susturup hayattan keyif almaya bakın!..

4 Yorum

  1. Bu yazıyı okuduktan sonra Farkli hir bakis açısıyla baktım kendime,yargiladiklarima ve yorumladiklarima. Teşekkur ederim bakis acimi genişlettiginiz ve değistirdiginiz icin. Ön yargılarımızı yıkmak adına bu yazı mutlaka sonununa kadar okunmali… Teşekkürler Merve TERCANLI

    1. Yorumunuz için teşekkür ederim Özlem Hanım. Hayatınıza bir parça dokunabildiysem ne mutlu bana. Özgüvenli günler diliyorum…

    1. İçsel monoloğunuzdaki eleştirmeninizin farkına varıp ona engel olmanızı sağlamaktı amacım. Faydalı olduğunu duymak güzel. Yorumunuz için teşekkür ederim Dila Hanım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu